Alman Empresyonizminin en güçlü ismi: Max Liebermann 

Berlin, buzul çağının bitmesi ve buzulların erimesi sonucu oluşmuş irili ufaklı birçok göl ile çevrilidir. Bu göllerin en bilinenlerinden biri Havel nehrinin bir körfezi olan Büyük Wannsee’dir. Berlin’in sevilen yüzme merkezlerinden olan bu gölün kıyısında 19. yüzyılda varsıl ailelerin inşa ettirdiği yazlıklar bulunmaktadır. Bu büyük ve lüks villalardan bir tanesi de Max Liebermann’ın yazlık evidir. Şimdilerde Liebermann Villa am Wannsee olarak anılan bu ev 2006 yılından beri müze olarak hizmet vermektedir ve Berlin’de sakinlik ve sükûnet arayan sanatseverlerin doğa ile baş başa olabilecekleri ve iyi vakit geçirebilecekleri ideal adreslerden biridir. Liebermann Cemiyeti tarafından idare edilen müzede zaman zaman karma sergiler düzenlenmektedir

„Ich kann gar nicht soviel fressen, wie ich kotzen möchte“ 

“Kusacak kadar tıkınmam mümkün değil.” 

Alman empresyonizminin en önemli temsilcilerinden Max Lieberman, 30 Ocak 1933 akşamı Nasyonal Sosyalistlerin Berlin’deki evinin hemen bitişiğinde bulunan Brandenburg kapısında düzenledikleri zafer alayını izlerken muhtemelen bu sözlerle Hitler rejimine duyduğu öfkeyi ifade etmişti. Şanslı sayılırdı, çünkü iki yıl sonra 8 Şubat 1935 tarihinde hayatını kaybetti ve böylelikle bu rejimin Yahudi Almanlara ve elbette kendi ailesine de yaptığı insanlık dışı muameleleri görmedi. Geride bıraktığı karısı ve kızının kaderini kısa bir süre sonra başlayacak Yahudi sürgünleri ve II. Dünya Savaşı belirledi. Önce kızı 1938 yılında Amerika’ya iltica etti, daha sonra da karısı Martha 1943 yılında yüksek dozda ilaç alarak intihar etti ve kaldırıldığı hastanede birkaç gün sonra öldü. Martha Liebermann Almanya’da bu yıllarda faşizmin pençesinden kurtulmak için ilaç alarak ölmeyi deneyen ne ilk ne son kişiydi. Yıllar sonra aynı hastanede çalışmış olan hemşire Ruth Knopp o günlerde hastanelerin aynı yöntemle ölmeyi deneyen yaşlı Yahudilerle dolup taştığını ifade edecekti. Ne yazık ki bütün bu olup bitene rağmen Alman halkı faşist Hitler’in Yahudi vatandaşlara yaptığı akıl almaz kötülüklerini de ülkeyi nasıl bir batağa sürüklediğini de savaş bitene dek görmeyecekti.

Max Liebermann 20 Temmuz 1847 yılında Berlin’de doğdu. Şehir o dönem 400.000 nüfusu ile Avrupa’nın dördüncü büyük şehri idi. Ancak daha sonra sanayileşme ile beraber daha da büyüyecek ve zenginleşecekti. Max Liebermann sanayici babasının sahibi olduğu Brandenburger Tor yanındaki bugün Liebermann Haus olarak bilinen ve Pariser Platz 7 numarada yer alan malikanede büyüdü. Bina dönemin meşhur mimarlarından Friedrich August Stüler tarafından neoklasik tarzda inşa edilmişti. Max Liebermann’ın ailesi hem aşırı tutumlu hem de dindardı. Dört çocuğa rağmen aile malikanenin sadece bir katında oturur, diğer katlar ise kiraya verilirdi. Max Liebermann diğer iki erkek kardeşiyle beraber küçük bir odayı paylaşırdı. Mobilya yapımına olan ilgisinden ötürü babası ona evlerinin alt katında bir marangozhane yaptı. Öte yandan genç Max’ın ilgi duyduğu ama babasının geçici olmasını umduğu bir konu daha vardı; çizmek. Max her yerde, kâh Hayvanat bahçesinde, kâh evde, kâh sokakta çizmekteydi. Yeteneğini ilk fark eden ressam Antonie Volkmar oldu. Bayan Liebermann’ın portresini yaparken tanıştığı 15 yaşındaki Max’ın anne ve babasını ikna ederek Akademi giriş sınıfı hocası Eduart Holbein’dan ders almasını sağladı. Bu arada Akademinin diğer profesörlerinin de dikkatini çeken Max haftada iki gün burada ders almaya başladı. Çok istese de lise eğitimini bırakmadı. Lise bitirme sınavlarını (Abitur) başarıyla verdi ve anne babasını mutlu etmek için üniversitede kimya bölümüne yazıldı ama tek bir ders bile almadı, bunun yerine akademiye devam etti. Bir süre sonra üniversiteden atılmasıyla babasının Max için duyduğu endişe iyice arttı, çünkü oğlunun kendini hiçbir zaman geçindiremeyeceğinden emindi. Oysa Max Liebermann çok başarılı bir ressam olmakla kalmayacak, eserlerinden de oldukça iyi para kazanacaktır. Hatta Wannsee’deki villayı da kendi kazandığı para ile finanse edecektir.

Resim çalışmalarını bir süre Weimar, Paris, Amsterdam ve Münih’te sürdüren Liebermann, daha sonra Berlin’e döndü ve 1884 yılında yengesi Else’nin kızkardeşi olan Martha Marckwald ile evlendi. Martha kendisinden on yaş gençti. Birlikte balayına Hollanda’ya gittiler. Max Liebermann çizecek yeni bir model bulmuştu, karısını bol bol resmetti. Evlendikten kısa bir süre sonra, 1885 yılında biricik kızları Käthe doğdu ve bu kez ana-kız poz verdiler Max Liebermann’a. 1891 yılında resmettiği “Haarlem’deki Domuz Pazarı” onun ilk empresyonist ögeler taşıyan tablosuydu. 1892 yılından itibaren bir yandan Monet, Manet, Pisarro ve Degas gibi empresyonistlerin, diğer yandan 17. yüzyıl Hollandalı ve 19. yüzyıl Berlinli ressamların eserlerini toplamaya başladı. Özellikle Monet ve Adolph von Menzel en beğendiği sanatçılardı.  Bir yandan da kızı ve karısıyla uzun gezilere çıktı, bol bol resim yaptı, Fransa ve İtalya’da aldığı ödüllerin ve nişanların keyfini çıkartı. 1892 yılında annesinin ölümüyle Brandenburg Kapısının yanındaki baba ocağı malikaneye geri döndü ve 1935 yılında ölene dek burada yaşadı. Uzun zaman katılmayı reddettiği Berlin Büyük Sanat Sergisine en nihayet 1897 yılında 31 tablo ve pastel eserin yanı sıra 30 grafik eseri ile katıldı. Sergi büyük ses getirdi, müthiş yaratıcı ve mükemmel bulundu; üstelik sadece eserler değil, bunların sergileneceği salonun bizzat Liebermann tarafından koyu renkli ahşap paneller, halılar ve loş ışık ile yapılan dekorasyonu da sansasyon yarattı. Bu sergi Liebermann’a bir altın madalya, Akademiye giriş ve profesör unvanı kazandırdı. 

Akademinin akıl almaz muhafazakarlığı ve modern resmi dışlaması Liebermann ve arkadaşlarını 1898 yılında bağımsız yeni bir platformda birleşmeye zorladı. Liebermann’ın başkanı olduğu bu platform Berliner Secession olarak anılacaktır. Kısa zamanda Kantstrasse’de bir sergi binası inşa edildi ve Frankfurt, Stuttgart, Münih, Dresden gibi şehirlerden davet edilen sanatçıların eser katkılarıyla 1899 yılında açılışı yapıldı. Ancak yaklaşık on sene sonra Liebermann başkanlık görevini bıraktı. 1909 yılında Wannsee kıyısında kalan tek arsayı satın aldı ve burada Hamburg’da gördüğü neoklasik üslupta inşa edilmiş kır evlerine benzer bir ev yaptırdı. 7000 metrekarelik bahçe içerisindeki bu ev Liebermann’a senelerden beri arzuladığı huzurlu bir çalışma ortamı sağlayacaktı. Nitekim ressam burada pek çok eser yarattı. 

Savaş sonrası akademide yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyuldu. Bunun üzerine 1920 yılında Max Liebermann başkan olarak seçildi ve akademide sanat dünyasındaki tüm akımların temsilcilerine yer açtı. 80. doğum günü yüz kadar eserinin bulunduğu bir sergi ile kutlandı, ardı ardına nişanlarla ödüllendirildi, adı Berlin şehrinin şeref listesinde yer aldı. Ancak bütün bunlar Nazilerin iktidara gelmesiyle sona erdi. Akademi başkanlığı görevinden istifa etti ve kendini resme adadı.  1935 yılında hayata veda etti.

Martha Liebermann kocasının ölümünden sonra sekiz yıl daha kendisine yapılan her türlü eziyete katlandı. Çektiği bütün zorluklara rağmen, kocasının bıraktığı eserlere sahip çıkamayacağı düşüncesiyle Almanya dışına çıkmayı istemedi, hatta 1938 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden kızı ve kızının ailesi ile beraber Amerika’ya gitmedi. 1940 yılında Wannsee kıyısındaki yazlık evini Deutsche Reichspost’a (Alman İmparatorluk postası) satmak zorunda kaldı, ama bu satışın bedelini hiçbir zaman elde edemedi. Geçinmek için kocasının tablolarını değerinin çok altında elden çıkarmak zorunda kaldı. 1941 yılında İsveç ve İsviçreli dostlarının yardımıyla vatanını terk etmeye niyetlendi. Ancak bu hiç zaman mümkün olmadı. Alman makamları çıkış izni vermedi. 

5 Mart 1943 günü Martha Liebermann’ın evinin kapısı çalındı. Gelen memur ona hazırlanması gerektiğini ve ertesi gün Theresienstadt’a  yola çıkacağını söyledi. Bayan Liebermann o gece çok miktarda Veronal içti.  Ertesi gün eve gelen memurlar, ölmek üzere olan Martha’yı bir araca koyup Yahudi hastanesine götürdüler. Bayan Liebermann kaldırıldığı hastanede beş gün sonra hayata veda etti. Öldüğünde 84 yaşındaydı. 

Bu yazı 8 Eylül 2019 günü Oggito'da yayımlanmıstır.

https://oggito.com/icerikler/alman-empresyonizminin-en-guclu-Ismi-max-liebermann/64382