Bauhaus Efsanesi
İşlevini yitirmiş tarihsel bir proje mi, yoksa hala güncel mi?
Günümüzde rağbet gören ünlü markalara ait birçok ürünün en önemli özelliği basit ve son derece işlevsel tasarımıdır. Bu modern tasarımların temelinde bundan tam 100 yıl önce geliştirilen bir fikir yer alır: BAUHAUS. 1919-1933 yılları arasında Weimar, Dessau ve Berlin’de yaklaşık 29 ülkeden gelen 1250 öğrencisi[1] ile tasarım, mimari, sanat gibi birçok alanda devrim niteliğinde yeniliklere imza atan Bauhaus nasıl kuruldu ve neden hala bu kadar popüler?
Bauhaus’un kuruluşunun 100. Yıldönümü kutlamaları Akademie der Künste tarafından 16-24 Ocak 2019 tarihleri arasında gerçekleşen bir festival ile başladı. Yıl boyu tüm Almanya’da yapılması planlanan 600 civarında etkinliğin en önemlileri kuşkusuz Weimar, Dessau ve Berlin’de üç yeni Bauhaus Müzesinin inşa edilmesi ve Berlin’deki müzenin hariç diğerlerinin hizmete girmesi idi. Bu müzelerin hizmete girmesi ile Bauhaus sanatçılarının yıllardır depolarda muhafaza edilen eserleri de nihayet gün ışığına kavuştu. Başkent Berlin’de bulunan Bauhaus arşiv binasının restorasyonunun ve yapımı süren ek müze binasının ise 2022 yılında tamamlanarak açılması planlanıyor. 6 Eylül tarihinde Berlinische Galerie’de başlayan ve Bauhaus-Archivs Berlin’in yanısıra Avrupa ve ABD’de bulunan diğer Bauhaus koleksiyonlarından getirtilen bin kadar eserin yer aldığı Bauhaus Original adındaki sergi ise 27 Ocak 2020 tarihine kadar görülebilir.
Herşey Walter Gropius’un 1919 yılında savaştan yenik çıkmış ve iyice fakirleşmiş Almanya’da “Gelecekte nasıl yaşayacağız” sorusuna cevap bulmak için yeni fikirler aramaya başlamasıyla ortaya çıktı. Berlin doğumlu W. Gropius (1883-1969) mimarlık öğrenimine 1903 yılında Münih Teknik Yüksek Okulunda başladı, 1905 yılında ise Berlin Teknik Yüksek Okulunda geçiş yaptı. Bu okuldan 1907 yılında diploma almadan ayrıldı. Buna rağmen nüfuzlu dostları sayesinde sanatsal reform hareketinin öncülerinden Peter Behrens’in atölyesine kabul edildi ve hem asistanlık hem de şantiye şefliği yapmaya başladı. P. Behrens’in bürosunda W. Gropius’dan başka Ludwig Mies van der Rohe ve daha sonra Le Corbusier’de çalışacaktı. P. Behrens Berlin’de bulunan AEG şirketi için sadece sansasyonel fabrika binaları inşa etmekle kalmadı, aynı zamanda seri imalat için resmi evraktan lambaya kadar birçok ürün tasarladı. W. Gropius P. Behrens’in yanında mimarlığın dışında değişik bağlamlarda düşünmeyi de öğrendi. 1910 yılında kendi bürosunu kurdu, çizim yapmayı bilmediğinden yanına başka mimarlar aldı. Mimarlıkta geniş çevrelerce tanınması 1911 yılında Hannover yakınlarındaki küçük Alfeld kentinde tasarladığı Fagus fabrika binası ile oldu. 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı nedeniyle mesleğinden uzak kalsa da savaşın bitiminde yeniden mimarlığa döndü.[2]
W. Gropius geleceğinin binalarının, tüm sanat dallarının ideal kombinasyonuyla inşa edilebileceği ütopyasından yola çıkıyor ve bu bağlamda da sanatın nihai hedefinin bina inşa etmek olduğunu ve tıpkı orta çağın büyük katedral inşaatlarında olduğu gibi mimarların, ressamların ve heykeltıraşların birlik içerisinde çalışması gerektiğine inanıyordu. Bu hedefe ulaşmak için mimarların ve sanatçıların farklı bir konseptte eğitilmesi gerekliydi. W. Gropius 1919 yılında Weimar kentinde Güzel Sanatlar Yüksek Okulu ile El Sanatları Okulunu birleştirdi ve Bauhaus adında yeni bir tasarım ve uygulama okulu açtı.[3] Okula Güzel Sanatlar Yüksek Okulundan gelen dört Profesörden başka ressam, grafiker ve karikatürist Lyonel Feininger’i, heykeltraş ve grafiker Gerhard Marcks’ı ve ressam Johannes Itten’i Hoca olarak davet etti. Öncelikle Vorkurs denilen ve bütün öğrencilerin katılması gereken bir hazırlık sınıfı açılmasına karar verildi. Öğrencilere burada şimdiye kadar öğrendiklerini unutmaları, değişik malzeme ve formlarla yeni tasarımlar yaratmaları, kreatif olmaları öğütleniyordu. W. Gropius okulunu birçok atölyeden oluşacak şekilde planlamıştı; hazırlığı bitiren öğrenciler bu atölyelerde marangozluk, çömlekçilik, dokumacılığın yanı sıra resim, tiyatro, kostüm tasarımı gibi birçok disiplinde eğitim alıyor, bir yandan da değişik malzeme ile prototipler üretiyor ve yaratıcılıklarını geliştirecek deneysel çalışmalarda bulunuyorlardı. W. Gropius’un zanaatçılarla sanatçılar arasındaki farkları ortadan kaldırmayı amaçlayan ve insanların yaşam kalitesini yükseltecek tasarımları yaratmayı hedefleyen ve aslında dönemine göre oldukça yenilikçi olan bu fikri benimsendi ve kısa sürede kadın-erkek pek çok öğrencinin okula akın etmesine sebep oldu. Öte yandan klasik eğitime alışmış bazı hocaların ayrılmasına engel olunamadı. Ayrılanların yerine uluslararası üne sahip Paul Klee, Oscar Schlemmer ve Vassily Kandinsky geldi. V. Kandinsky’nin sarı, kırmızı ve mavi renklerle tasarladığı üçgen, kare ve daire şeklindeki formlar Bauhaus’un sembolü oldu. Öte yandan her türlü tasarımın temel çıkış noktasının “insan” olduğunu düşünen W. Gropius, özellikle insanların günlük hayatını kolaylaştıracak mobilyalar, aydınlatma elemanları ve küçük ev aletleri tasarlamayı ve bu tasarladıklarını çokça ve ucuza üretecek sanayi ile iş birliği yapmayı da hayal ediyordu. Bu paradigma değişimi, Bauhaus’da kurulduğundan beri Vorkurs’u yöneten J. Itten’in 1923 yılında ayrılmasına sebep oldu. Onun yerine Laszlo Moholy-Nagy ve Josef Albers geldiler. Aynı yıl açılan bir sergi ile Bauhaus’un yeni konsepti “Sanat ve Teknoloji, Yeni bir Beraberlik” sloganı ile tanıtıldı.
Bauhaus’a yapılan parasal yardımlar Thüringen eyaletinde 1924 yılında hükümetin değişmesi ve muhafazakarların ağırlık kazanmasıyla kesildi ve okul kapatıldı. Bunun üzerine Bauhaus 1925 yılında Endüstri şehri Dessau’ya taşındı. Bir yıl sonra okulun W. Gropius’un tasarladığı yeni binaları tamamlanarak hizmete girdi. Birbirine bağlı birkaç bölümden oluşan bu binalar kompleksinde atölyeler, konferans salonu, yemekhane, öğrenci yurdu ve bir de meslek okulu yer alıyordu (Fotograf için: https://www.bauhaus-dessau.de/de/architektur/bauhausgebaeude/das-bauhausgebaeude.html)
Ayrıca okulun yakınlarında Bauhaus yönetici ve hocaları için evler inşa edildi. W. Gropius aynı zamanda Dessau’da sosyal problemleri çözmeye yönelik konut projelerini gerçekleştirme imkânı buldu ve Törten konut projesi ortaya çıktı.
1927 yılında Bauhaus’da İsviçreli mimar Hannes Meyer yönetiminde mimarlık bölümü açıldı ve kendisi bir sene sonra W. Gropius’tan koltuğunu devralarak kurumun başına geçti. Onun döneminde gerçekleşen en büyük mimarı proje Berlin Bernau’daki Alman Sendikalar Konfederasyonunun federal okulu oldu.[4] Komünizme sempatiyle bakan H. Meyer öğrencilerinden özellikle işçi ailelerin günlük yaşamlarında en çok neye ihtiyaç duyacaklarını ve neleri satın alabileceklerini düşünerek tasarım yapmalarını istemişti. Böylelikle onun döneminde katlanabilir, hafif, ucuz ve küçük mekanlarda kullanılabilecek yeni mobilyalar tasarlandı. Bunlar benzerlerini daha sonraları Ikea’da göreceğimiz türden mobilyalardı.
1929 yılında okula fotoğrafçılık bölümü eklendi. 1930 yılında H. Meyer politik aktivitelerinden ötürü görevini bırakmak zorunda kaldı. Yerine Mimar Ludwig Mies van der Rohe geldi. L. Mies van der Rohe hem öğrenim süresini kısalttı hem de bütün dersleri mimarlığa yönlendirdi. Ancak Bauhaus-Dessau 1932 yılında Naziler tarafından kapatıldı. Bunun üzerine Berlin’e taşınan okul kısa bir süre daha özel okul olarak faaliyetine devam etti. 1933 yılında gizli polis teşkilatı tarafından düzenlenen bir baskınla öğrencilerin bir kısmının geçici olarak tutuklanması ve okulun mühürlenmesi üzerine yöneticiler Bauhaus’u kapatmaya karar verdiler.
Özellikle W. Gropius Bauhaus projesini hem yaptığı yayınlarla hem de dia-konferanslarıyla gerek Almanca konuşulan ülkelerde gerekse ülkesinden ayrılmak zorunda kaldığı 1934 yılından sonra uluslararası platformlarda dur durak bilmeden anlattı. Bugünlerde Berlinische Galerie’de sergilenen dialarından görüleceği gibi bu konferanslarda sadece Bauhaus örneklerini değil, dünya mimarlık tarihinin önemli eserlerini de tanıttı.[5] Kendisinden sonra gelen ve sadece iki yıl Bauhaus’u yönetecek olan H. Meyer ise sadece kendi döneminde yapılan çalışmaları modern teknikleri kullanarak düzenlediği sergilerle tanıtacaktı.
Bauhaus’un dünyada bu kadar popülerleşmesinin sebebi neydi? L. Mies van der Rohe’ye göre Bauhaus bir fikir idi. Ve öyle olduğu için de bu denli yaygınlaşacak güce sahipti. Elbette Bauhaus projesine sahip çıkan ve bu vizyonu yaygınlaştıranların başında 1933 yılından sonra Amerika, İsrail, Fransa, İsviçre gibi ülkelere göç eden Bauhaus hocaları, sanatçıları ve öğrencileri geliyor. Bunların içinde Amerika’da en güzel gökdelen örneklerini yaratan L. Mies van der Rohe ve Harvard Üniversitesinde yaptığı çalışmalar ve açtığı sergilerle Bauhaus’un Amerika’da tanınıp yaygınlaşmasını sağlayan W. Gropius en bilinen isimler.
Bugün Bauhaus’un güncelliğini yitirmiş bir düşünce olmadığı i-phone gibi kült tasarımlarının arkasında yatan fikrin Bauhaus olmasından belli değil mi?
1998 yılında Almanya’da çıkarılan bu posta pullarında Bauhaus tasarımları yer alıyor. (Fotograf için: https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Stamp_Design_BRD.jpg)
Berlinische Galerie’deki sergide Bauhaus’un 14 ayrı tasarımı, orijinal eserleri ve reprodüksiyonları ile beraber tanıtılıyor. Serginin en ilgi çeken objelerinden Marcel Breuer’in tasarımı, çelik borularla imal edilmiş olan ve bugün de popülaritesini koruyan Wassily-Chair adıyla bilinen koltuk. Söylendiğine göre bisiklete binmeyi çok seven M. Breuer bu koltuğu bisikletinin gidonundan yola çıkarak henüz 23 yaşındayken tasarlamış. Bauhaus tarihinde yer alan önemli isimlerden bir tanesi Marianne Brandt. Metal atölyesine kadınların girmesi pek istenmese de M. Brandt ısrarla bu kapıyı aralayabilmiş ve 1924 yılından itibaren muhteşem demlikler tasarlamış. Ancak seri üretime uygun olmayan bu demliklerden bugüne sadece sekiz adet örnek kalmış. Sergide M. Brandt’ın uluslararası koleksiyonlardan ödünç alınarak bir araya getirilmiş demliklerini de görebilirsiniz. Bir başka köşede ise Bauhaus’un seramik atölyesinde üretilmiş basit, estetik formları ve pratik kullanıma yönelik olmalarıyla dikkat çeken endüstriyel üretime uygun objeler yer almakta. Ayrıca sergide 1912 yılında Oskar Schlemmer tarafından tasarlanan Triadisches Ballet isimli deneysel balenin videosunu da görebilirsiniz. Bale 1923 de Bauhaus'da da sergilenmiş. David Bowie'den Lady Gaga'ya bir çok ünlü ismin sahne şovlarında bu baleden esinlendiği biliniyor. 1928 yılında M. Breuer’in Bauhaus’dan ayrılmasından sonra çelik borularla yapılan mobilya üretimi de sona erer ve daha ucuz bir malzeme olan kontrplak kullanılmaya başlanır. Bu döneme örnek olarak sergide bir Genç adamın Tekerlekli Elbise Dolabi (Rollender Kleiderschrank für einen Junggesellen) sergilenmekte.
[1] S. Knorr – I. Kern – C. Welzbacher, Bauhaus Reisebuch (Bonn 2017), 11-15; 282- 295: Bu ülkelerden bazıları şunlardı: İsviçre, Polonya, Hollanda, Macaristan, Avusturya, Japonya Amerika, Rusya, İran, Filistin, Şili, Arjantin
[2] G. Lupfer – P. Sigel, Walter Gropius. 1883-1969. Propagandist der neuen Form (Köln 2019)
[3] Bauhaus Kuruluş Manifestosunun Türkçe çevirisi için: https://www.e-skop.com/skopbulten/bauhaus-kuruluş-manifestosu/3946
[4] Unesco Dünya Kültür Listesinde bulunan okul ziyaret etmek isteyenler detaylı bilgi için web sayfasına bakabilirler: http://www.bauhaus-denkmal-bernau.de/baudenkmal/aktuelles.html
[5] Bunların içinde Konya Sultan Hanı, İstanbul Sultanahmet Camii gibi Anadolu’nun önemli mimari örnekleri de yer almakta.